DAVA ŞARTI (ZORUNLU) TİCARİ ARABULUCULUK

dava şartı ticari arabuluculuk

DAVA ŞARTI (ZORUNLU) TİCARİ ARABULUCULUK

GİRİŞ

Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri iş veya işlemlerden doğan özel hukuk uyuşmazlıklarının dostane yollarla çözümlenmesinde başvurulacak yöntemlerden biri olan arabuluculuk, 22.06.2012 tarihli R.G.’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu (6325 s. HUAK) ile hukuk sistemimize dâhil olmuştur.

Arabuluculuk hakkında genel bilgilere, bu sayfadan ulaşabilirsiniz.

Arabuluculuk gönüllülük (iradîlik) temelli yürütülen bir uyuşmazlık çözüm seçeneklerinden biridir. Sürece başlayıp başlamama, sürdürme ve nihayet anlaşıp anlaşmama konularında tam bir serbestlik söz konusudur. Diğer bir ifadeyle arabuluculuk esas itibariyle “ihtiyarî” yani isteğe bağlı olarak yürütülen bir uyuşmazlık çözüm yöntemidir.

Ticari Uyuşmazlıklarda Arabuluculuk

6325 s. HUAK m.1/2’de;

“Bu Kanun, yabancılık unsuru taşıyanlar da dâhil olmak üzere, ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri iş veya işlemlerden doğan özel hukuk uyuşmazlıklarının çözümlenmesinde uygulanır. Şu kadar ki, aile içi şiddet iddiasını içeren uyuşmazlıklar arabuluculuğa elverişli değildir”

hükmü yer almaktadır.

Tarafların serbest iradeleriyle karar verebilecekleri tüm uyuşmazlık konularda arabuluculuk mümkündür. Daha açık bir ifadeyle; kamu düzenini ilgilendirmeyen konularda taraflar arabulucuya gidebilirler. Tarafların sözleşme konusu yapamayacakları konularda örneğin ceza davalarında, nüfus kaydına ilişkin davalarda veya çocukların velayetine ilişkin davalarda arabuluculuk mümkün değildir. Yabancılık unsuru taşıyanlar da dâhil olmak üzere, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri iş veya işlemlerden doğan tüm özel hukuk uyuşmazlıklarının çözümlenmesinde arabuluculuk yöntemine başvurulabilir.

Dava şartı (zorunlu) arabuluculukta ise, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (6102 s. TTK) m. 5/A’daki koşulların sağlanmış olması gerekmektedir.

O halde herhangi bir ticari uyuşmazlık için, dava şartı kapsamında olmasa bile 6325 s. HUAK m.1/2’de aranan, “üzerine serbestçe tasarruf edilebilecek iş ve işlemlerden olma” koşulunun sağlanması halinde arabuluculuk yöntemine başvurulmasının önünde bir engel yoktur.

Ticari Uyuşmazlıklarda Dava Şartı (Zorunlu) Arabuluculuk

Arabuluculukta her ne kadar gönüllülük (iradîlik) esas olsa da bununla birlikte önce, 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun (7036 s. İMK) 3’üncü maddesi ile; “kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda, arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı” olduğu hükmü getirilmiştir. 7036 s. İMK m.38 gereği, söz konusu dava şartına ilişkin 3’üncü madde 01.01.2018 tarihinde yürürlüğe girmiş ve uygulanmaya başlamıştır. Böylece, iş sözleşmelerinden kaynaklanan işçi-işveren uyuşmazlıklarında dava açmak isteyen tarafın öncelikle arabulucuya başvurması “zorunlu” hale gelmiştir.

Daha sonra ise 6102 s. TTK m. 5/A’daki düzenlemeyle birlikte, TTK’ın 4’üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması, 01.01.2019’dan itibaren dava şartı (zorunlu) olmuştur.

Zorunlu ile ihtiyari arabuluculuk arasında hukuki sonuçları ve özellikleri bakımından pek bir fark yoktur. Zorunlu diye de adlandırılan arabuluculuk, belli konularda (şimdilik iş, ticari ve tüketici uyuşmazlıkları) dava açmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olan arabuluculuk yöntemidir.

Dava şartı arabuluculuk kapsamına dâhil olan uyuşmazlıklarla ilgili dava açmadan önce arabulucuya başvurmak zorunludur. Aksi halde mahkeme başka herhangi bir şeye bakmadan doğrudan davayı reddedecektir. Buradaki zorunluluğun sadece arabuluculuğa başvurmuş olmakla sınırlı olduğu unutulmamalıdır. Taraflar anlaşıp anlaşmama konusunda tamamen özgürdürler. Zorunlu arabuluculuğun, örneğin belli bir sürede süreci sona erdirme gerekliliği ve ücretlendirmedeki farklılıkların dışında bilhassa, işleyiş kuralları ve hukuki sonuçları bakımından, ihtiyari arabuluculuktan farklı değildir.

DAVA ŞARTI (ZORUNLU) ARABULUCULUK KAPSAMINDAKİ TİCARİ UYUŞMAZLIKLAR

“Dava şartı olarak arabuluculuk” başlıklı 6102 s. TTK m. 5/A hükmüne göre;

“Bu Kanunun 4’üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.”

O halde bir uyuşmazlığın dava şartı (zorunlu) arabuluculuk kapsamında sayılabilmesi için iki koşulun aynı anda sağlanması gerekir;

1 . TTK m. 4/1 ve diğer kanunlarda sayılan ticari davalardan olması

2 . Bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talebi içermesi

Alacak ve tazminat miktarıyla ilgili herhangi bir sınır getirilmemiştir. Belirli, belirsiz ve kısmi tüm alacak davalarında harca esas dava değerinin 1 TL olması halinde dahi açılacak bir ticari davadan önce de arabuluculuğa başvurulması dava şartıdır.

6102 s. TTK 4/1 maddesi şöyledir:

(1) Her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın;

a) Bu Kanunda,

b) Türk Medenî Kanununun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969 uncu maddelerinde,

c) 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580 inci maddelerinde,

d) Fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta,

e) Borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde,

f) Bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde,

öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılır. Ancak, herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmeyen havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalar bundan istisnadır.

Mutlak ve Nispî Ticari Dava Ayırımı

Gerek öğretide gerekse Yargıtay kararlarında, 6102 s. TTK m.4/1’e göre ticari davalar nispi ve mutlak olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.

A – MUTLAK TİCARİ DAVALAR

Tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın; TTK, TBK, ve TMK’da düzenlenen, TTK m.4/1’de sayılan uyuşmazlıklar ile bazı özel mevzuatta düzenlenen hususlardan doğan hukuk davaları mutlak ticari davalardır.

Bu gruptaki davaların, ticari dava sayılabilmesi için tarafların tacir olmaları ya da uyuşmazlığın ticari işletmeyle ilgili olması aranmaz. TTK m.4/1’de sınırlı sayıdaki davalardan biri olması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari sayılan davalardır.

1 – 6102 s. TTK’da düzenlenen hususlardaki uyuşmazlıklardan doğan mutlak ticari davalar:

Borcun kaynağına, tarafların sıfatlarına, ticari işletme ile ilgili olup olmamasına veya değerine bakılmaksızın, TTK’da düzenlenen hususlara ilişkin uyuşmazlıklar, mutlak ticari davalardır.

En çok karşılaşılan davalar olarak;

  • TTK m.102-123 arasında düzenlenen acentelikle,
  • TTK m. 329-372 arasında düzenlenen anonim şirketlerle,
  • TTK m. 573-644 arasında düzenlenen limited şirketlerle,
  • TTK m. 671-823 arasında düzenlenen, kıymetli evrakla (poliçe, bono, çek),
  • TTK m. 856-893 arasında düzenlenen, eşya taşıma ile
  • TTK m. 906-916 arasında düzenlenen, yolcu taşıma ile

ilgili uyuşmazlıklardan doğan davalar sayılabilir.

2 – 4721 s. TMK’nın, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969’uncu maddeleri ile ilgili uyuşmazlıklardan doğan mutlak ticari davalar:

İşletme olarak taşınır rehni karşılığında ödünç verme işiyle uğraşmak isteyenler, yetkili makamdan izin almak zorundadırlar. (TMK m.692)

TMK m.962-969 arasında düzenlenmiş olan taşınır rehni karşılığında ödünç verme işinden kaynaklanan uyuşmazlıklar mutlak ticari davalardır. Fakat taşınamaz rehni karşılığında ödünç verme işinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda, -her iki tarafın ticari işletmesinden kaynaklanmaması durumunda- görevli mahkemeler asliye hukuk mahkemeleri olup mutlak ticari davalardan değildir.

3 – 6098 s. TBK’nın çeşitli hükümleriyle ilgili uyuşmazlıklardan doğan mutlak ticari davalar:

  • Malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203’üncü maddelerde düzenlenen konularla ilgili uyuşmazlıklardan doğan davalar. Bu düzenleme, sadece ticari işletmelere ilişkin olmayıp esnaf işletmelerini kapsamaktadır.
  • Rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447’inci maddelerde düzenlenen konularla ilgili uyuşmazlıklardan doğan davalar. Rekabet yasağı konusunun iş sözleşmesinden kaynaklanması halinde, TTK m. 5’te geçen “aksine hüküm bulunmadıkça” ibaresinden dolayı iş mahkemelerinin görevli olduğu ileri sürülmektedir. Nitekim 70 36 s. İMK m. 5’e göre, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarında iş mahkemeleri görevlidir.

Fakat Yargıtay’ın bazı kararlarında, iş sözleşmesi devam ederken rekabet yasağına aykırılık iddiasıyla açılan davalarda iş mahkemelerinin, iş sözleşmesi sona erdikten sonra açılan davalarda ise ticaret mahkemelerinin görevli olduğuna dair karar verilmiştir. (Y.11 HD. 2016/11487 E., 2016/8359 K., 24.10.2016 T.)

  • Yayım sözleşmesine dair 487 ilâ 501’inci maddelerde düzenlenen konularla ilgili uyuşmazlıklardan doğan davalar.

TBK m.487’de yayım sözleşmesi; “bir fikir ve sanat eseri sahibinin veya halefinin, o eseri yayımlanmak üzere yayımcıya bırakmayı, yayımcının da onu çoğaltarak yayımlamayı üstlendiği sözleşmedir” şeklinde tanımlanmıştır. Yayım sözleşmesiyle ilgili uyuşmazlıklarda fikri ve sınai haklar mahkemeleri görevli olduğundan, bu kapsamda davaları 6102 s. TTK 4/1(d)’de geçen “fikri mülkiyet hukukuna dair mevzuatta öngörülen hususlardan doğan uyuşmazlıklar”a dâhil etmek mümkündür.

  • Kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519’uncu maddelerde düzenlenen konularla ilgili uyuşmazlıklardan doğan davalar.
  • Komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545’inci maddelerde düzenlenen konularla ilgili uyuşmazlıklardan doğan davalar. Bu gruptaki mutlak ticari davalar, her türlü komisyon sözleşmeleri değil, sadece Alım veya satım komisyonculuğu ile ilgili uyuşmazlıklardan doğan davalardır.
  • Ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554’üncü maddelerde düzenlenen konularla ilgili uyuşmazlıklardan doğan davalar.
  • Havale hakkındaki 555 ilâ 560’ıncı maddelerde düzenlenen konularla ilgili uyuşmazlıklardan doğan davalar.
  • Saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580’inci maddelerde düzenlenen konularla ilgili uyuşmazlıklardan doğan davalar.

4 – Fikri mülkiyet hukukuna dair mevzuatta öngörülen hususlardan doğan uyuşmazlıklar:

6102 s. TTK 4/1(d)’de açıkça taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaksızın fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları mutlak ticari davalar arasında sayılmıştır.

Mutlak ticari davalardan olduğu için herhangi bir ticari işletmesi ve tacir sıfatı olmayan örneğin bir patent sahibi de bu davaları açmadan önce arabuluculuğa başvurmak zorundadır.

Bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talebi içermesi koşulunu da sağlamsı halinde, fikri mülkiyet hukukuyla ilgili uyuşmazlıklarda ticari dava şartı arabuluculuk kapsamındaki davaları sayacak olursak;

  1. 6769 s. Sınai Mülkiyet Kanunu Kapsamındaki Davalar
  2. 5147 s. Entegre Devre Topoğrafyalarının Korunması Hakkında Kanun Kapsamındaki Davalar
  3. 5042 s. Yeni Bitki Çeşitlerine Ait Islahçı Haklarının Korunmasına İlişkin Kanun Kapsamındaki Davalar
  4. 5846 s. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu Kapsamındaki Davalar

6102 s. TTK m.4/1’in son cümlesi;

“Ancak, herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmeyen havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalar bundan istisnadır.”

şeklindedir.

Bu nedenle, ilim ve edebiyat, güzel sanat, musiki, sinema eserleri gibi FSEK kapsamında sayılan eserlerden doğan telif hakkına dayalı alacak ve tazminat talepli davalar, ancak bir ticari işletmeyi ilgilendirmesi koşuluyla ticari dava olarak nitelendirilmiştir. Uyuşmazlık konusunun, taraflardan en az birinin ticari işletmesiyle ilgili olması gerekir. Örneğin, herhangi bir işletmesi olmayan bir grafik tasarımcısının eserini kullanan başka bir gerçek kişiye karşı fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesinde açacağı dava ticari sayılmayacağı için, dava şartı zorunlu arabuluculuğa tabi olmayacaktır. Diğer taraftan aynı kişi bu davayı örneğin bir reklam ajansına açacak olsa öncesinde arabuluculuğa başvurmak zorunludur. Bu arada, FSEK kapsamındaki ticari davaların, mutlak değil nispi ticari davalar olduğunu da hatırlatmak isteriz.

Tüm ticari davalar için geçerli olduğu üzere, alacak ve tazminat talebi içermediği için dava şartı zorunlu ticari arabuluculuğa tabi olmayan, fikri mülkiyet hukuku kapsamındaki ticari davalarda, uyuşmazlık konusunun tarafların üzerinde serbestçe tasarrufta bulunabileceği bir hukuk uyuşmazlığı olması halinde, uyuşmazlığın çözümü için ihtiyari arabuluculuğa başvurulmasının önünde herhangi bir engel yoktur.

B – NİSPÎ TİCARİ DAVALAR

Her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile bir ticari işletmeyi ilgilendiren havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalar, nispî ticari davalardır.

Dolayısıyla nispi ticari davalar da kendi için de, “bir ticari işletmeyi ilgilendirmesi gereken davalar” ve “her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları” olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.

1 – Ticari İşletmeyi İlgilendiren Davalar:

Tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın uyuşmazlığın, taraflardan birinin ticari işletmesiyle ilgili olması yeterlidir.

a – Havale İlişkisinden Doğan Davalar

b – Saklama (Vedia) İlişkisinden Doğan Davalar

b – Fikir ve Sanat Eserleri İlişkisinden Doğan Davalar

2 – Her İki Tarafın Ticari İşletmesini İlgilendiren Davalar:

Her iki tarafın tacir olması ve uyuşmazlığın ticaret işletmesini ilgilendirmesi gerekir. Uyuşmazlığın kaynağının, sözleşme, haksız fiili veya sebepsiz zenginleşme olmasının önemi yoktur. TTK m.4/1’e göre, nispi ticari davalardan söz etmek için, her iki tarafın da tacir olması ve ticari işletmeye sahip olması gerekir. Taraflardan biri esnaf işletmesi işletiyorsa, nispi ticari davadan bahsedilemez.

Ticari İşletme:

TTK m.11’de tanımlanan ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir. Ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınır, Cumhurbaşkanı kararıyla belirlenir.

Esnaf İşletmesi:

Mülga 6762 s. TTK m.1463/2’de, iktisadi faaliyeti nakdi sermayesinden ziyade bedeni alışmasına dayanan ve kazancı ancak geçimini sağlamaya yetecek derecede az olan sanat ve ticaret erbabı tarafından işletilen işletmeler olarak tanımlanmıştır. Fakat 6102 s. TTK’da esnaf işletmesinin tanımı yer almamaktadır.

Gerçek Kişi Tacir:

TTK m.12 kapsamında, bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir. Bir ticari işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo, televizyon ve diğer ilan araçlarıyla halka bildirmiş veya işletmesini ticaret siciline tescil ettirerek durumu ilan etmiş olan kimse, fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılır.

Tüzel Kişi Tacir:

TTK m.16’ya göre, ticaret şirketleriyle, amacına varmak için ticari bir işletme işleten vakıflar, dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri tarafından kurulan kurum ve kuruluşlar da tacir sayılırlar.

Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri ile kamu yararına çalışan dernekler ve gelirinin yarısından fazlasını kamu görevi niteliğindeki işlere harcayan vakıflar, bir ticari işletmeyi, ister doğrudan doğruya ister kamu hukuku hükümlerine göre yönetilen ve işletilen bir tüzel kişi eliyle işletsinler, kendileri tacir sayılmazlar.

Ticaret Şirketleri

TTK m.124’e göre ticaret şirketleri; “kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirket”lerden ibarettir. Kollektif ile komandit şirket şahıs; anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirket sermaye şirketi sayılır.

TTK m.16 gereği tacir sayılan özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere kamu tüzel kişileri tarafından kurulan kurum ve kuruluşların bazıları şunlardır:

TRT, MKE, DHMİ, DDYİ, İSKİ, İGDAŞ tacirdir.

Kızılay Derneği, TOKİ, MTA, Vakıf Üniversiteleri, DSİ, KGM, Türk Kalp Vakfı tacir değildir.

Esnaf

Esnaf işletmesi TTK’da düzenlenmemişse de, esnaf işletmesini işleten esnaf, TTK m.15’te tanımlanmıştır. Buna göre; ister gezici olsun ister bir dükkânda veya bir sokağın belirli yerlerinde sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla bedenî çalışmasına dayanan ve geliri 11 inci maddenin ikinci fıkrası uyarınca çıkarılacak kararnamede gösterilen sınırı aşmayan ve sanat veya ticaretle uğraşan kişi esnaftır. Ancak, tacirlere özgü 20 ve 53 üncü maddeler ile Türk Medenî Kanununun 950 nci maddesinin ikinci fıkrası hükmü bunlara da uygulanır.

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 177 nci maddesinin birinci fıkrasında;

“Aşağıda yazılı tüccarlar, I inci sınıfa dâhildirler:

  1. Satın aldıkları malları olduğu gibi veya işledikten sonra satan ve yıllık alımlarının tutarı 7.200.000.000 (2022 yılı için 400.000 TL) lirayı veya satışlarının tutarı 8.640.000.000 (2022 yılı için 570.000 TL) lirayı aşanlar;
  2. Birinci bentte yazılı olanların dışındaki işlerle uğraşıp da bir yıl içinde elde ettikleri gayri safi iş hasılatı 3.600.000.000 (2022 yılı için 400.000 TL) lirayı aşanlar;
  3. 1 ve 2 numaralı bentlerde yazılı, işlerin birlikte yapılması halinde 2 numaralı bentte yazılı iş hasılatının beş katı ile yıllık satış tutarının toplamı 7.200.000.000 (2022 yılı için 400.000 TL) lirayı aşanlar;

…”

denilmek suretiyle anılan Bakanlar Kurulu Kararına göre 2022 yılı için esnaf veya tacir sayılma hadleri belirlenirken dikkate alınacak nakdi limitler belirlenmiştir.

Ticari İş:

TTK m.3 gereği, 6102 s. TTK’da düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir. TTK’da düzenlenen tüm hususlar, borcun kaynağına ve tarafların sıfatına bakılmaksızın ticari iştir. Bir ticari işletmeyi ilgilendirmeyen, örneğin bir tüketicinin satın aldığı beyaz eşya için verdiği teminat bonosu ticari iştir.

TTK m.19’da yer alan “ticari iş karinesi”ne göre de; bir tacirin borçlarının ticari olması asıldır. Ancak, gerçek kişi olan bir tacir, işlemi yaptığı anda bunun ticari işletmesiyle ilgili olmadığını diğer tarafa açıkça bildirdiği veya işin ticari sayılmasına durum elverişli olmadığı takdirde borç adi sayılır.

Tüzel kişi tacirin ise adi işi yoktur tüm işleri ticari iştir.

TTK m.19/2’ye göre, taraflardan yalnız biri için ticari iş niteliğinde olan sözleşmeler, Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, diğeri için de ticari iş sayılır.

Haksız fiil, ticari işletmenin faaliyeti sırasında ortaya çıkmışsa, ticari iş olarak kabul edilmektedir. Ancak tüm haksız fiiller ticari iş olarak kabul edilmez. Esas itibariyle TTK.’da düzenlenen haksız fiiller ile her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili haksız fiiller ticari iş sayılır. Haksız fiil, tacir tarafından, ticari işletmesiyle ilgili olarak meydana getirilmiş ise bu eylemden zarar gören, tacir olmasa bile, haksız fiili işleyen tacirin bu fiili ticari iş sayılmaktadır. Haksız fiilin tacir tarafından ticari işletmesi ile ilgili olarak işlendiği, ancak bu fiilden zarar gören kişinin tacir olmadığı durumda da, tacirin haksız fiili TTK. md. 3’e göre bir ticari iş sayılmasına rağmen, bu nedenle doğan uyuşmazlık sonucunda açılacak dava ticari bir dava olarak nitelendirilmemektedir.

TTK m.7’ye göre, iki veya daha fazla kişi, içlerinden yalnız biri veya hepsi için ticari niteliği haiz bir iş dolayısıyla, diğer bir kimseye karşı birlikte borç altına girerse, kanunda veya sözleşmede aksi öngörülmemişse müteselsilen sorumlu olurlar. Ancak, kefil ve kefillere, taahhüt veya ödemenin yapılmadığı veya yerine getirilmediği ihbar edilmeden temerrüt faizi yürütülemez. Ticari borçlara kefalet hâlinde, hem asıl borçlu ile kefil, hem de kefiller arasındaki ilişkilerde de bu hüküm geçerli olur.

TTK m.8 gereği, ticari işlerde faiz oranı serbestçe belirlenir. Tüketicinin korunmasına ilişkin hükümler saklıdır.

Av. Arb. Zekeriya Yılmaz

Bu sayfayı paylaş