KİRA SÖZLEŞMELERİNDE KEFALET

kefalet sözleşmesi

KİRA SÖZLEŞMELERİNDE KEFALET

A – GENEL OLARAK KEFALET SÖZLEŞMESİ

1 – Kefalet Sözleşmesinin Tanımı

Kişisel bir teminat sözleşmesi olan kefalet sözleşmesi, 6098 s. Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 581 ilâ 603’üncü maddeleri arasında düzenlenmiş ve bu sözleşmenin tanımı da TBK m. 581’de yapılmıştır.

MADDE 581- Kefalet sözleşmesi, kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşmedir.

2 – Kefalet Sözleşmesinin Hukukî Nitelikleri

Kefalet sözleşmesinin hukukî niteliğini belirleyen özellikler özetle şunlardır:

  • Kefalet sözleşmesi, “rızaî” bir sözleşmedir. Bu nedenle kefil ve asıl borçlunun iradelerinin uyuşması yeterlidir. Asıl borçlunun sözleşmeye dâhil olmasına ve hatta haberdar olmasına dahi gerek yoktur.
  • Kefalet sözleşmesi, “fer’î sorumluluk doğuran” bir sözleşmedir. Kefalet sözleşmesi asıl borcun varlığı halinde ve en fazla asıl borç kadar geçerlidir. Asıl borç muaccel olmadan kefilin borcu da muaccel olmaz.
  • Kefalet sözleşmesi, “tâli nitelikte borç doğuran” bir sözleşmedir. Kefalet ilişkisinde, alacak rehinle güvence altına alınmışsa, rehin paraya çevrilmeden kefile başvurulamaz.
  • Kefalet sözleşmesi, “bağımsız” bir sözleşmedir. Kefille alacaklı arasındaki hukuki ilişkiyi, kefalet sözleşmesi kurar. Asıl borç şarta veya süreye bağlı olmasa bile kefalet sözleşmesinde bunlar kararlaştırılabilir. Kefalet sözleşmesinin geçersizliği, asıl borç ilişkisini doğuranhukuki ilişkiyi ortadan kaldırmaz.
  • Kefalet sözleşmesi, “tek tarafa borç yükleyen” bir sözleşmedir. Kefalet sözleşmelerinde genellikle tek taraf (kefil) yükümlülük altına girer. Alacaklının her hangi bir yükümlüğü yoktur. Fakat bunun aksi kararlaştırılabilir ve böylece kefalet sözleşmesi karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmeye dönüşür.
  • Kefalet sözleşmesi, “asıl borçlunun edimini ifa etmemesi halinde alacaklıya teminat veren” bir sözleşmedir. TBK m. 581’de kefalet sözleşmesi; “kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşme” olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle asıl borçlunun aynı zamanda kefil olması mümkün değildir.

3 – Kefalet Sözleşmesinin Geçerlilik Şartları

Kefalet sözleşmesinin hüküm ve sonuç doğurabilmesi için sağlanması gereken şartlar şunlardır:

  • Geçerli bir asıl borç ilişkisi bulunması gerekir. (TBK m. 582/1)
  • Şekle ilişkin geçerlilik şartlarının sağlanması gerekir. (TBK m. 583)
  • Kefilin sözleşme ehliyetine sahip olması gerekir. Tam fiil ehliyetine sahip olanlar kefalet sözleşmesi yapabilir. Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. (4721 s. TMK m.9) Ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar, yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça, kendi işlemleriyle borç altına giremezler. (4721 s. TMK m.16) Vesayet altındaki kişi adına kefil olmak, vakıf kurmak ve önemli bağışlarda bulunmak yasaktır. (4721 s. TMK m.449) Aynı husus velayette de geçerlidir. (4721 s. TMK m.342/3) Dolaysıyla özellikle hem kısıtlılar hem de ayırt etme gücüne sahip olmayan küçüklerin ne kendileri ne de veli ya da vasileri kefalet sözleşmesi yapamazlar.
  • Evli kişilerin kefalet sözleşmesi imzalayabilmesi için diğer eşin rızası gerekir. Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumlu olacağı miktarın artmasına veya adi kefaletin müteselsil kefalete dönüşmesine ya da kefil yararına olan güvencelerin önemli ölçüde azalmasına sebep olan değişiklikler için de eşin rızası gerekir, aksi durumda gerekmez. Ticari işletme sahibi, ortak ya da yöneticilerin işletme veya şirketle ilgili konularda kefalet sözleşmesi imzalamaları için eşin onayı şartı yoktur. (6098 s. TBK m.584)
  • Kefalet sözleşmesinin imzası sırasında mahkeme tarafından verilmiş bir ayrılık ya da kanundan doğan ayrı yaşama hakkı bulunuyorsa bu kural geçerli değildir. Eşin rızası, kefalet sözleşmesi öncesi ya da en geç kurulması anında verilmiş olması gerekir. Sonradan icazet verilmesi ya da tarafların daha sonra boşanmış olmasının bir önemi yoktur. Rızanın adi yazılı şekilde düzenlenmesi yeterli olacaktır. Eşin rızası, asıl sözleşmede olabileceği gibi ayrı bir belge ile de verilmesi mümkündür. Rıza beyanı genel değil ilgili somut borç ilişkisine ait olmalıdır. Rıza alınmadan yapılan kefalet sözleşmesi kesin hükümsüzdür.

4 – Kefalet Sözleşmesinin Şekle İlişkin Geçerlilik Şartları

6098 s. TBK m. 583’te kefalet sözleşmesinin şekline ilişkin sıkı geçerlilik şartları getirilmiştir:

  • Kefalet sözleşmesi yazılı yapılmalıdır.
  • Kefalet sözleşmesinde, kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmelidir.
  • Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır.

Kendi adına kefil olma konusunda özel yetki verilmesi ve diğer tarafa veya bir üçüncü kişiye kefil olma vaadinde bulunulması da aynı şekil koşullarına bağlıdır.

Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumluluğunu artıran değişiklikler, kefalet için öngörülen şekle uyulmadıkça hüküm doğurmaz.

Bir diğer konu da kefalet sözleşmelerinde elektronik imzanın geçerli olup olmadığıdır.

TBK’nın 14 ve 15’inci maddeleri kapsamında, güvenli elektronik imzanın geçerli olabileceği düşünülse de 5070 s. Elektronik İmza Kanunu’nun 5’inci maddesi gereği, teminat sözleşmelerinden olan kefalet sözleşmelerinin elektronik ortamda düzenlenmesi veya güvenli elektronik imza ile imzalanması mümkün değildir.

5 – Kefalet Sözleşmesinin Türleri

  • Adi Kefalet (TBK m. 585): Adi kefalette alacaklı, borçluya başvurmadıkça, kefili takip edemez; ancak, aşağıdaki hâllerde doğrudan doğruya kefile başvurabilir:
  1. Borçlu aleyhine yapılan takibin sonucunda kesin aciz belgesi alınması.
  2. Borçlu aleyhine Türkiye’de takibatın imkânsız hâle gelmesi veya önemli ölçüde güçleşmesi.
  3. Borçlunun iflasına karar verilmesi.
  4. Borçluya konkordato mehli verilmiş olması.

Alacaklının, sayılan şartları yerine getirmesini sağlamak için, adi kefalette kefile, “tartışma def’i” ve “rehnin paraya çevrimesi def’i” olmak üzere iki def’i hakkı tanınmıştır.

  • Müteselsil Kefalet (TBK m. 586): Kefil, müteselsil kefil sıfatıyla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girmeyi kabul etmişse alacaklı, borçluyu takip etmeden veya taşınmaz rehnini paraya çevirmeden kefili takip edebilir. Ancak, bunun için borçlunun, ifada gecikmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması veya açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde olması gerekir.

Alacak, teslime bağlı taşınır rehni veya alacak rehni ile güvenceye alınmışsa, rehnin paraya çevrilmesinden önce kefile başvurulamaz. Ancak, alacağın rehnin paraya çevrilmesi yoluyla tamamen karşılanamayacağının önceden hâkim tarafından belirlenmesi veya borçlunun iflas etmesi ya da konkordato mehli verilmesi hâllerinde, rehnin paraya çevrilmesinden önce de kefile başvurulabilir.

B – KİRA SÖZLEŞMELERİNDE KEFALET

Kiracın kira bedelini ödeme borcunun teminatı olarak düzenlenen kefalet sözleşmelerine ilişkin genel hususları kısaca şöyle özetleyebiliriz:

1 – Geçerli bir kira sözleşmesi bulunması gerekir. 6098 s. Kanun’da, konut ve çatılı işyerleri de dâhil olmak üzere kira sözleşmeleri için yazılı yapılması şartı getirilmemiştir. Bu nedenle, kira sözleşmesi, yazılı veya sözlü, açık ya da örtülü şekilde, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulur. (6098 s. TBK m.1)

2 – Kefalet sözleşmesinin geçerlilik koşullarına uygun şekilde düzenlenmiş olması gerekir. Her ne kadar kira sözleşmesinin yazılı yapılma zorunluluğu bulunmasa da her halükârda kefalet sözleşmesinin yazılı yapılması şarttır.

3 – Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı rakamsal olarak, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır.

Dolayısıyla matbu kira sözleşmelerinin altına sadece adi ya da müteselsil kefil sıfatıyla adın soyadın yazılıp imzalanmasının bir geçerliliği yoktur.

Örneğin “bir yıllık kira bedeli karşılığında kefil sorumludur” gibi bir ifade de geçersiz olup sorumlu olunan azamî tutarın açıkça kefilin el yazısıyla yazılması zorunludur. Yargılama aşamasında rakamlarda değişiklik yapıldığı yönündeki bir iddianın önüne geçmek için, tutarın hem rakam hem de yazıyla açıkça yazılması yerinde olacaktır.

Kefilin el yazısına ilişkin şartın, kira sözleşmesinin noterde düzenlenmiş olması halinde de zorunlu olduğu unutulmamalıdır. Kefilin ticari işletme olması da sonucu değiştirmemekte, el yazısı şartının yerine getirilmesi gerekmektedir.

TBK m. 583/2 gereği, kendi adına kefil olma konusunda özel yetki verilmesi ve diğer tarafa veya bir üçüncü kişiye kefil olma vaadinde bulunulması da aynı şekil koşullarına bağlı olduğundan, şirketi temsil ve ilzama yetkili kişinin, üçüncü bir kişiyi şirket adına kefil olma hususunda vereceği yetkinin de el yazısı ile yapılması gerekir.

Dolayısıyla başkası adına kefil olacak kişinin hem kefil olma konusunda kendisine verilen yetkinin hem de kefili temsil sıfatıyla yükümlülük altına gireceği kefalet sözleşmesinin el yazısıyla düzenlenmesi zorunludur.

4 – Kefilin evli olması halinde, 6098 s.TBK m.584 gereği kefalet sözleşmesi imzalanabilmesi için diğer eşin rızası gerekir. Söz konusu rıza ve onayın, kira sözleşmesinin imzalanmasından sonra verilmesi geçersizdir. Ticari işletme sahibi, ortak ya da yöneticilerinin, işletme veya şirketle ilgili kira sözleşmelerinde kefalet sözleşmesi imzalamaları için eşin onayı şartı yoktur.

KEFİLİN SORUMLULUK ALANI

Kira sözleşmelerine ilişkin kefalet sözleşmeleri genellikle, kira parasının ödenmesinin teminatı olarak verilmektedir.

Bununla birlikte kiraya verenin borçlarını ya da kiracının kira bedelinin dışındaki diğer yükümlülüklerini ifa etmemesinden doğacak zararların teminatı olarak da kefalet sözleşmesi düzenlenebilir. Kefilin sorumluluğu sadece kefalet sözleşmesinde belirlenen konuyla sınırlıdır. Elbette kefilin, kiracın kira sözleşmesinden doğan tüm yükümlülüklerine karşı sorumlu olduğu, kefalet sözleşmesinde kararlaştırılabilir. Kira sözleşmesinde kiracının asli borcu kira bedelini ödemek olduğundan, kefalet sözleşmesine, kefaletin konusu yazılmamışsa bile kefaletin kira borcuna (ve aksine sözleşmede hüküm veya yerel adet yoksa yan giderlere) ilişkin olduğu kabul edilir. Kefalet sözleşmesinde sorumluluğun “kira sözleşmesinden doğan tüm yükümlülüklere ilişkin olduğu” yazılmamışsa artık bedelin dışındaki örneğin kiralananın özenle kullanılması, komşulara saygı gösterme gibi yükümlülüklere aykırı davranmaktan doğan zararlara karşı kefalet sözleşmesi geçerli olmayacaktır.

KEFALET SÖZLEŞMELERİNDE SÜRE

Genel olarak kefalet sözleşmelerinde sürenin belirlenme zorunluluğu bulunmamaktadır. Kefalet sözleşmeleri de kira sözleşmeleri gibi belirli süreli ya da belirsiz süreli yapılabilir.

  • Süreli Kefalet:

Kefilin sorumlu olduğu süre belli bir süreye bağlanmışsa sürenin sonunda, o ana kadar talepte bulunulmadığı takdirde kefalet sözleşmesi de sona eder.

Hangi sebeple olursa olsun, asıl borç sona erince, kefil de borcundan kurtulur. (TBK m.598)

Süreli kefalette kefil, sürenin sonunda borcundan kurtulur. (TBK m.600)

Kefaletin süreli olduğunu kefilin ispat etmesi gerekir. Tereddüt halinde kefalet sözleşmesinin süresiz olduğu kabul edilir.

  • Süresiz Kefalet:

Kefalet sözleşmesinde bir süre kararlaştırılmamışsa, süresiz kefaletten söz edilir. Fakat bu süresizlik gerçek kişiler bakımından TBK m. 598/3 gereği, kefalet sözleşmesinin kurulmasından başlayarak on yılın geçmesiyle kendiliğinden ortadan kalkar.

Belirsiz Süreli Kira Sözleşmeleri Bakımından Kefalet Sözleşmesinin Süresi

Kira sözleşmesinde süre belirlenmemiş (belirsiz süreli kira sözleşmesi) fakat süreli bir kefalet sözleşmesi yapılmış ise; kefil belirlenen süre içerisinde sorumlu olur. TBK m. 600 gereği, sürenin sona ermesiyle kefilin sorumluğu da biter.

Hem kira sözleşmesi hem de kefalet sözleşmesi süresiz olabilir. Bu durumda kefil, kira sözleşmesi sona erinceye kadar sorumlu olur. Ancak bu süre gerçek kişiler için TBK m. 598/3 gereği, on yılan fazla olamaz.

Burada unutulmaması gereken husus, kefilin sorumlu olacağı miktarın, taraflarca usulüne uygun olarak yeniden belirlenmediği takdirde, en başta kararlaştırılan rakam olacağıdır. Genel şartlar gereği kefilin sorumlu olduğu tutar, kefilin el yazsıyla açık bir şekil sözleşmeye yazılması gerektiğinden, örneğin “kefil, 1 yıllık güncel kira bedeli karşılığı tutardan sorumlu olacaktır” şeklinde bir hükmün yer aldığı kefalet sözleşmesi kesin hükümsüzdür.

Dolayısıyla gerek kira gerekse kefalet sözleşmesi süresinin belirsiz olması, miktarın açıkça belirli olması gerektiği şartını ortadan kaldırmaz.

Belirli Süreli Kira Sözleşmeleri Bakımından Kefalet Sözleşmesinin Süresi

Konut ve çatılı işyeri kiralarında kiracı, belirli süreli sözleşmelerin süresinin bitiminden en az onbeş gün önce bildirimde bulunmadıkça, sözleşme aynı koşullarla bir yıl için uzatılmış sayılır. Kiraya veren, sözleşme süresinin bitimine dayanarak sözleşmeyi sona erdiremez. (TBK m.347)

Kira sözleşmesinin belirli olması ve kira sözleşmesinin birer yıllık sürelerle uzaması halinde süreli veya süresiz kefalet sözleşmeleri konusunda Yargıtay kararlarıyla öğreti arasında görüş ayrılığı bulunmaktadır.

Öncelikle belirli kira sözleşmesinin süresinden daha kısa süreli bir kefalet sözleşmesin her hangi bir ihtilaf bulunmamaktadır. Bu durumda kefalet sözleşmesinin süresi sona erdiğinde sorumluluk da sona erecektir. Örneğin kira sözleşmesi üç yıl, kefalet süresi bir yıl belirlenmişse, bir yılın sonunda kefalet sorumluluğu da birmiş olur. (TBK m.600)

Aynı şekilde kira sözleşmesi ile kefalet sözleşmesinin süresi aynı ise süre bitiminde kefilin sorumluluğu sona erecektir. Örneğin kira sözleşme süresi ve kefalet süresi bir yıl olarak belirlenmişse, bir yılın sonunda kefalet ilişkisi sona erer. Sözleşmesin TBK m.347 kapsamında birer yıllık sürelerle uzamasıyla kefalet sözleşmesi de kendiliğinden uzamaz.

Tartışmalı hususlardan biri kira sözleşmesinin süresinden daha uzun bir sürenin kefalet sözleşmesiyle belirlenip belirlenemeyeceği konusudur.

Örneğin bir belirli süreli kira sözleşmesine ilişkin, birer yıl uzama ihtimali düşünülerek kefalet süresi daha uzun, örneğin beş yıl olarak ya da “uzama yıllarını da kapsar” şeklinde belirlenebilir mi?

Öğretide bu soruya genellikle olumlu cevap verilse de Yargıtay aksi kanaattedir.

Bir diğer ihtimal de kira sözleşmesinin belirli, kefalet sözleşmesinin süresiz olmasıdır. Yine bu durumda da kira sözleşmesinin yenilenen dönemlerine ilişkin kefalet sözleşmesinin geçerli olup olmayacağı konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. Yargıtay’ın 818 S. Borçlar Kanunu döneminde verdiği kararları yine öğretinin kabul ettiği görüşün aksi yönündedir.

Uzayan dönemlere ilişkin kefilin sorumlu olacağı süre, aynı miktardaki gibi sözleşmede açıkça belirtilmesi gerekir.

KEFİLİN SORUMLU OLDUĞU HUSUSLAR

Kefilin sorumluluğunun hangi hususları kapsayacağı ya ayrı ayrı kefalet sözleşmesinde sayılması ya da “kefil, kira sözleşmesinden doğan yükümlülüklere karşı sorumludur” şeklinde genel bir ifadenin sözleşmeye yazılması gerekir. Aksi halde kefil sadece kira bedelinin (ve yan giderlerin) ödenmemesinden sorumlu tutulabilecektir. Örneğin, kiralananı özenle kullanma borcuna aykırılıktan ya da kira sözleşmesindeki cezai maddeden kefil sorumlu olmayacaktır.

YARGITAY KARARLARI

T.C. Yargıtay 8. HD. Esas: 2017/12887, Karar: 2018/16289 Karar Tarihi: 26-09-2018

Davacı alacaklı, 01/01/2013 başlangıç tarihli ve beş yıl süreli yazılı kira sözleşmesine dayanarak 03/02/2016 tarihinde başlattığı icra takibi ile 57.000,00 TL 01/02/2016 tarihli kira ve 14,25 TL işlemiş faiz alacağının tahsilini talep etmiş, davalı borçlular süresinde verdiği itiraz dilekçesi ile borca itiraz etmiştir.

Davacı ile dava dışı …’in kiralananı birlikte kiraya verdiği, davacı alacaklının 4. dönem kira bedelinin tamamını tek başına takip konusu yaptığı anlaşılmış olup birden fazla kiraya verenin olduğu durumlarda kiraya verenlerden biri ancak kendi payına düşen kira alacağı için icra takibi başlatabilir. Bu husus üzerinde re’sen durulmadan yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.

Kaldı ki; alacaklı ile temyiz eden davalılar arasında takip dayanağı kira sözleşmesinin varlığı hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. 01/01/2013 başlangıç tarihli ve beş yıl süreli bu sözleşmeyi davalılardan … kefil sıfatı ile imzalamıştır. Ne var ki, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı TBK’nun 583. maddesinde “Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azami miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azami miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır. Kendi adına kefil olma konusunda özel yetki verilmesi ve diğer tarafa veya bir üçüncü kişiye kefil olma vaadinde bulunulması da aynı şekil koşullarına bağlıdır. Taraflar, yazılı şekle uyarak kefilin sorumluluğunu borcun belirli bir miktarıyla sınırlandırmayı kararlaştırabilirler. Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumluluğunu artıran değişiklikler, kefalet için öngörülen şekle uyulmadıkça hüküm doğurmaz” düzenlemesi bulunmakta olup, anılan yasa az önce yukarıda belirtildiği üzere kefaletin geçerli olması için kefilin sorumlu olduğu azami miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda bu sıfatla ve bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesinin şart olduğunu öngörmüştür.

Davaya konu kira sözleşmesinde 6098 saylı Kanunun 583. maddesinde yer alan düzenlemeye uygun bir kefalet sözleşmesinin mevcut olmadığı anlaşılmaktadır. O halde kefalet sözleşmesinin geçerli olmadığı gözetilerek davalı borçlu kefil … yönünden istinaf başvurusunun reddine karar verilmesi gerekirken bundan zuhul ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.

***

T.C. Yargıtay 3. HD. Esas:2022-3500, Karar:2022-5691, Karar Tarihi:13.06.2022

Davada dayanılan ve hükme esas alınan 10/12/2014 tarihli kira sözleşmesinin 36 ay süreli olduğu, davalılardan Kemal Mehmet tarafından müşterek ve müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığı, sözleşmenin eki kefalet beyanının TBK’nın 583. maddesinde öngörülen kefilin sorumlu olduğu azami miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısı ile belirtmesi şartını taşıdığı, Kanun hükmünün açık olup kefaletin geçerliliği için ayrıca süre şartı öngörülmediği, kaldı ki kefalet sözleşmesinde ayrı bir süre kararlaştırılmadığı halde kefilin ancak belirli süreli kiralarda kararlaştırılan kiralama süresince sorumlu olabileceği, uzayan dönemler için ise sorumluluğu bulunmadığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, ilk derece mahkemesince; davalı kefil Kemal Mehmet’in 10/12/2014 tarihli kefalet beyanı ile 10/12/2014 tarihli 36 ay süreli kira sözleşmesinden kira süresince sorumlu olduğu gözetilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

***

T.C. Yargıtay 3. HD. Esas:2004-431, Karar:2004-537, Karar Tarihi:25.02.2004

Dosyada mevcut kira sözleşmesi 5.10.1994 başlangıç tarihli olup, 3 yıl sürelidir. Davalı Ü.D. sözleşmeyi müşterek borçlu-müteselsil kefil olarak imzalamıştır. Ancak, davalı sözleşmeden faydalanmadığından sadece müteselsil kefil olduğunu kabul etmek gerekir.

Kira sözleşmesinin başlangıcı ve bitişi belli olduğuna göre, kefilin kefaletinin belirli süreli olduğunun kabulü gerekir. BK.484. maddesi uyarınca; kefilin sorumlu olacağı miktarın muayyen olması gerekmektedir. Sözleşmenin 9. maddesinde her ne kadar “kefaletin kiracılık ilişkisi sona erinceye kadar süreceği” yer almış ise de; HGK 13.11.1996 tarih ve 1992/12589 sayılı kararı gereğince, kefaletin süresiz olduğuna dair bu koşul da geçersizdir.

O halde kira sözleşmesindeki borç belli olmakla, kefilin sorumluluğunun bu borçla sınırlı olduğunun kabulü gerekir. Mahkemece, bundan zuhul edilerek uzayan kira döneminde belli olmayan borçlardan da kefilin sorumlu tutulması ve itirazının iptaline karar verilmesi doğru görülmemiştir.

***

T.C. Yargıtay 12. HD. Esas:2001-7879, Karar:2001-8795, Karar Tarihi:18.05.2001

Sözleşmede her ne kadar kefilin sözleşme uzadığı takdirde sorumluluğunun süreceği yer almış ise de HGK.nun 13.11.1996 tarih ve 1996/12-589 sayılı kararı gereğince kefaletin süresiz olduğuna dair bu koşul da geçersizdir. Bu nedenlerle mercice kefil borçlu M. U. hakkındaki itirazın kaldırılması isteminin tümden reddine karar vermek gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.

***

T.C. Yargıtay 6. HD. Esas:2009-9131, Karar:2009-10243, Karar Tarihi:23.11.2009

BK 484. maddesine göre kefalet sözleşmesinin geçerli olabilmesi için yazılı şekilde düzenlenmesi ve kefilin sorumlu olacağı miktarın açıkça gösterilmesi zorunludur. 12.04.1944 tarih ve 14/13 sayılı içtihadı birleştirme kararında da kefilin ödeyeceği muayyen bir miktarın gösterilmiş olup, olmadığının ve sözleşme içeriğinden böyle muayyen bir miktarın anlaşılmasına olanak bulunup bulunmadığının hakim tarafından gözetilmesi gerektiği belirtilmiştir. BK 484. maddesi ile içtihadı birleştirme kararı birlikte değerlendirildiğinde yazılı şekilde düzenlenmiş, süresi ve ödenecek kira paralarının miktarı açıkça gösterilmiş bir kira sözleşmesini kiracının kefili sıfatıyla imzalayan kişi: sözleşmede gösterilen kira süresi boyunca kiracının ödemekle yükümlü bulunduğu kira paralarından, kefil sıfatıyla kiralayana karşı sorumludur. Zira böylesi bir durumda kefilin sorumluluğu süre ve miktar itibariyle belirlidir. Kefil sorumluluğunun kapsamını ve sınırlarını bilmektedir. Kira süresinin 6570 Sayılı Kanunun 11. maddesi gereğince uzadığı hallerde uzayan kira süresi bakımından kefilin sorumluğunun devam edebilmesi için öncelikle bu hususun (kefilin sorumluluğunun uzayan dönem içinde devam edeceğinin) sözleşmede açıkça kararlaştırılmış olması gerekir. Bunun yanında kefilin uzayan dönemdeki sorumluluğunun azami hangi süreyle ve hangi miktarla sınırlı olacağının açıkça gösterilmiş olması da şarttır. Eş söyleş ile ne kadar uzayacağı belirsiz bir kira süresine ilişkin olan ve kefili sınırsız bir sorumluluk altına sokan sözleşme hükümleri geçerli değildir. Hakim bu yönleri re’sen dikkate almak zorundadır. Somut olayda yukarda belirtildiği üzere sözleşmede davalı borçlunun olduğu belirtilmiş ise de kefilin gerek sorumlu olacağı süre ve gerekse sorumlu tutulacağı azami miktar gösterilmemiştir. Bu nedenle kefilin sorumluluğu kira sözleşmesinin süresincedir. İtirazın kaldırılması isteminin konusunu oluşturan icra takibinde 29.06.2006 başlangıç tarihli ve bir yıl süreli kira sözleşmesine dayanılmıştır. Ancak tahsili istenilen kira paraları kira süresinin bittiği 29.06.2007 tarihinden sonraki döneme, yani 2008 yılına aittir. Bu durumda davalı kefilin takibe konu kira paralarından sorumlu tutulmasına olanak bulunmamaktadır. Bu nedenle davalı kefil hakkında açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmadığından hükmün bozulması gerekmiştir.

 

Av. Arb. Zekeriya Yılmaz

Bu sayfayı paylaş